Yeni mekanlar keşfetmeye bayılıyorum. Hele buralarda sıcak bir karşılama, iyi ağırlama, rahatsız etmeyen hatta keyiflendiren müzik, özenilmiş bir dekorasyon, ödediğiniz paranın karşılığını aldığınız hizmetler, tatlar, sunumlar ve en önemlisi kasık olmayan, dostane bir ambiayans varsa eve dönüşüm “Kolombvari” bir zafer edasıyla oluyor; mutlu, mesut ve iyi hissederek… Henüz birkaç ay önce Çapamarka Entertainment Group tarafından açılan Konsolos İstanbul’da yaşadığım tecrübe de aynen böyle oldu. Pera’ya gelip, eski Amerikan Konsolosluğu’na komşu olan mekanın önünden her geçişimde, camdan içeriye şöyle bir bakıyor, yüksek tavanı, dev, ışıl ışıl avizeleri görüp, tez vakte mutlaka buraya geleceğim diye söz veriyordum kendime. Mekan şimdilik saat 19.00’dan sonra açıldığı için, bir akşam sözümüz olan başka bir yere gitmeden önce en azından 1 içkilik uğrayalım dedik de öyle nasip oldu görmek. Saat nispeten erkendi. Kapıda güleryüzlü bir şekilde karşılandık ve iç mekanda masa formundaki bara (ya da bar fonksiyonu da gören masaya) iliştik. Aslında hayalim; yaz-kış açıkhava insanı olduğum için, yeşillikler içindeki minik bahçesinde bir kadeh bir şey içmekti ama yağmur bize “bu akşam değil, artık başka sefere” dedi! (Ben gene de bahçe takıntım yüzünden, Pera gibi hareretli bir yerde, hem de cadde üzerindeki bu yeşil mabetin fotosunu sonradan çektirip, boş hali de olsa, buraya iliştiriverdim.) Bizim Konsolos’da kaldığımız kısa süre içinde masalar hızla doldu. Özellikle hafta sonlarında rezervasyonsuz yer bulmanız pek mümkün değil, benden söylemesi. Herhalde ilk 10 dakika boyunca kendimizi mekanın enfes dekorasyonuna kaptırdık diyebilirim. Mimar Mahmut Anlar ile Hillside olarak pek çok güzel çalışmamız oldu. Uzun yıllar boyunca İstanbul eğlence hayatını sallayan Pasha zamanından beri güzel işler gerçekleştirdik. Severiz kendisini J Konsolos’da da yine maharetini konuşturmuş, gerçekten başarılı, hatta biraz sinematografik diyebileceğim bir atmosfer çıkarmış ortaya. Mekanın mutfağı Şef Mehmet Güler ve Uğur Ekren’e emanet. Vaktimiz az olduğundan, nitrojenle yaratılmış sihirli kokteylleri ve “fine dining” iddiasındaki menüyü yeterince deneyimleyemedik. Ama sipariş verdiğimiz atıştırmalıklar arasında hızlıca mideye indirdiğimiz Japon Lakerdası’nın tadı halen damağımda. Fiyatlar ortalamanın birazcık üzerinde. Bu da normal, zira averajın çok çok üzerinde bir yer açmış İzzet Çapa. Cahide, Salonika, Arabesque, Limonata, Kahwet Fairuz gibi işletmelerden sonra bu aristokrat ve cool mekanı ile bizi şaşıtmaya devam ettiğini söylemek istiyorum. Öte yandan o soylu ambiyansın içinde, gayet mütevazı ve rahat bir atmosferde güzel vakit geçirmek mümkün. İyi hissederek ve hem yemeklerini, hem de mekanın ilerleyen saatlerde yükselen temposunu, sıcak bir yaz gecesinde, bahçesinde deneyimlemeye kararlı bir şekilde ayrıldık oradan.
Hillsider Magazine 79 / Yaz sayısı