Sanda Spa
   

Bizim Komşu Köy’e Bir Şeyler Oluyor! 

Tamam, Arnavutköy her zaman balıkçıları, çay bahçeleri, cici cafeleri, minik antikacıları, tasarım dükkanları ve hatta kedileri ile kıpır kıpırdır ama… Ama; her eski konaktan farklı şarkı sözlerinin duyulduğu, ciddi bir insan trafiğine maruz kalan, caddelerde dans eden kalabaklıkları ağırlayan bir semt olmamıştı hiç. Bir süredir böyle…

Negatif bir duygu ile yazmıyorum bunları, aman ha… Şaşkınım sadece. Hatta bu durum iyi hissettirenlerden oldu baya baya 🙂

Her 5-10 yılda bir eğlence ve yeme-içme sektöründe, en az bir semtimiz farklı parlar mutlaka koca İstanbulumuz’da. Tabii, şehir büyük, bu da normal. Biz daha Karaköy’ü, Balat’ı sindirmeye, köşe bucak keşfetmeye çalışırken bir süredir karşımıza Arnavutköy çıktı. Ters köşe oldu yani. Sinyallerini 2 sene kadar önce açılan Any ile vermişti aslında. Ancak gene de bu kadar hızlı gelişeceğini sanmıyordum. En büyük gerekçem de ses konusu idi. Semtin en eski ve en şaşaalı yalılarından birinin sahibi olan arkadaşıma konuyu açıp, “binaların çoğu bitişik düzen, her yer konut, mahalle sakinlerinin çoğu orta yaşın üzerinde, nasıl sorun olmuyor, hayretler içindeyim” dediğimde, “Arnavutköy halkı çok hoş görülüdür, moderndir. Müzikten, eğlenceden rahatsız olmaz, tam tersi onlar da eğlenir kalabalık gördükçe” demişti.

Velhasıl, Arnavutköy Bebek Caddesi’nde bir süredir baya bi şenlik var. Cafe-bar-restoran zincirinde Any ile başlayan furya, emektar esnaf dükkanların arasında parlayan Alexandra, Hudson ve Whisper ile devam ediyor.

Any - Foto: Kadri Erdem

Any – Foto: Kadri Erdem

Hudson mahallenin en gençlerinden olarak ortama hızlı girdi. Hem partiler, hem farklı genç sanatçılarla sergiler vs derken, kısa sürede beyaz yakalı kesimden güzel bir müdavim kitlesi oluşturdu.

Hudson - Foto: Kadri Erdem

Hudson – Foto: Kadri Erdem

Hudson güruhu ile hemen karşısındaki, ay farkı ile ablası sayılan Whisper’ın biraz daha ağır başlı kitlesinin terastan terasa bakışma faslı izlemeye değer 🙂 Whisper’ın en önemli avantajı; deniz tarafında ve iç kesimden manzarasının -artık nostaljik bir unsur olarak varlığını sürdüren- Kuleli olması! Orada ne yense lezzetli gelir insana.

Whisper - foto: Özlem Gökbel

Whisper – Foto: Özlem Gökbel

Whisper’ın yanında eski bir yalıdan devşirilen Alexandra’nın da kat kat çıktıktan sonra ulaşılan ve toplam 5-6 kişinin sığabildiği terascığı ve kokteyl bar olması buradaki cafeler zincirinde onu “bi tık” farklı kılıyor.

Alexandra - Foto: Kadri Erdem

Alexandra – Foto: Kadri Erdem

Tam köşeyi tutan Any’i ise daha eskiden beri biliyoruz, onun L kaldırımdaki mini masalarını, iç kısımdaki dansa müsait alanını zaten seviyoruz. Bu mekanların yarattıkları sinerji açısından bölgeye renk kattıkları kesin. Gündüz vakti kahveni de içebilirsin buralarda, akşam yemek eşliğinde şarabını da… Fiyatlar da genel olarak makul. Kapılarındaki nezaketi, personellerinin ilgisini ve güler yüzünü, fiyat istikrarını, yemeklerinin lezzetini ama en önemlisi samimiyetlerini korurlarsa, İstanbul gecelerinde “nereye gitsek” sorunsalına öncelikli çözüm olabilirler. Ve iyi hissettirmeye devam edebilirler.

Hillsider Magazine 84 / Sonbahar Sayısı – 2016 / İyi Hissettirenler 

Bir cevap yazın